Güneş doğudan batsaydı.
Telveden köpüğe içilseydi kahve.
Razıyım, kirazlar önce meyve, sonra çiçek verseydi...
Kuşlar yumurta, kelebekler kurt, tüm ipekler dut yaprağı olsaydı da. İnsanlar da önce düşman, sonra dost olsaydılar birbirlerine.
Bir otobüs Erdek’ten Ankara’ya doğru yola çıkar. Yılmaz, rüyasında kaza geçireceğini gördüğü halde otobüse binmekten geri durmaz. O aslında ölüme gitmek ister. Dünyaya da insanlara da sırtını dönmüştür; kuyudadır.
Ankara’ya giden otobüsle beraber biz de Yılmaz’ı kuyuya iten nedenlere, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarız: Kuyu neresidir, duvarlar hangi insanların etlerinden oluşur, peki oyundan kaçmak gerçekten mümkün müdür?
Yaman Koray bu defa rotasını varoluşsal buhranlara çeviriyor; aşka, arkadaşlığa dair yeni sorular sorarken klasik müzikle demlenmiş bir roman sunuyor okurlarına.