*-Nüfus kâğıdını ver bakalım.
Kafamı kaldırdığımda bir polis memuruyla göz göze geldik. Bir süre boş gözlerle baktım tepemde dikilen adama.
Bir akşamüstü, kocaman bir parkın en cılız ağacının altında, tuhaf hareketler yapan bir deli ve başucunda bu tür deliliklerle uğraşmaktan yılmış, gençten bir polis memuru. Aklıma kazınacak bir fotoğraftı bu doğrusu.
-Duymuyor musun? Nüfus kâğıdını ver.
Yüzümde donup kalan bir gülümsemeyle çıkarıp uzattım nüfus kâğıdımı. Polis kısacık bir bakış atıp telsizine sarıldı.
Adımın anons edildiğini duydum. Aranan şahıs olduğumu öğrenmiştim. Tehlikeli olabilir miydim acaba? Neyse ki yerim tespit edilmişti artık.*
Rüzgâr onu bir adım ötesini bile göremediği duvarlarının ardına savururken yaşadıklarının hızına yetişmeye çalışıyordu Gülin. Doğrulmaya, ayağa kalkmaya, var olmaya çalışıyordu. Baş döndüren bir kurgu ile örülü etkileyici bir (ilk) roman.