Molla Kutlu, dalgaları kıyıya çarpıp dönen şu uğultulu deniz gibi üzgün ve çaresizdi. Ne adımlarını atacak bir yer ne de sığınacak bir kuytusu vardı. Yüreğini yangın yerine çeviren gelgitler çoğaldıkça benzi sararıyor; güçten, kuvvetten düşüyordu. Artık sayfalarını bir solukta ezberlediği kitapları kaybetmiş, okuduğu bütün metinler, kargacık burgacık hale gelmişti. Dönüp baktığı her yerde aynı hayali görüyor, ondan hiçbir yere saklanamıyordu.
Sanki amansız bir gölgenin peşine düşmüştü. Kovaladıkça kaçan ve asla yakalanamayan bir gölge. Adına "aşk" denilen ağu. Hep bu zehri içip sarhoş olmak, hep bu denizde boğulmak istiyordu.
Rüzgarda savrulan bir kurun yaprak gibiydi işte. yahut kumsalda hiçbir iz bırakmayan küçük bir dalga. Solmaya başlamış bir çiçek, kanatları kırık bir kelebek belki.
Aşıkı kim tarif edebilmişti ki şimdiye kadar?