Çevresinde dürüstlüğün sembolü olmuş Zübeyir Gündüzalp, askerden yeni gelmişti. Yüreğini hasretlik yakan kardeşi Sıdıka,
– Ağabey, dedi. Sende bir durgunluk görüyorum. Yoksa bana anlatmadığın bir derdin mi var?
Kederli bir eda ile başını salladı.
– Allah korusun! Kötü bir şey değildir inşallah, diye atıldı kardeşi.
Derin bir soluk çeken Zübeyir,
– Ben bir aşka yakalandım, dedi, başını hüzünle önüne eğerek.
Sıdıka, büyük bir şaşkınlık içinde,
– Bunlar şaka, değil mi ağabey, diye sordu.
– Hayır! Bu işin şakası olur mu hiç?
Sıdıka hüzünlü bir savruluşla,
– Ağabey, dedi. Askere gitmeden önce teyzemin kızı ile sözlendiğini unuttun mu?
– Unutur muyum hiç, diye cevapladı Zübeyir, elemi yüzüne yansıyarak.
– O zaman nasıl böyle bir şey yaparsın?
– Kardeşim! Benim gönlüme ilahi bir ateş düştü. Bu ateş, ebedî bir sevdaya dönüştü. Yüreğimi öylesine büyüledi ki kalbimde başka bir aşka yer kalmadı.
Gözleri buğulandı, dudakları titredi. İçindeki kor, bahar yağmurları gibi yanaklarına inmeye başladı.
– Git, teyzemin kızına anlat. O, Rabbine sevdalanmış, sana yâr olmaz, de. Bir kalpte iki sevgi barınamaz, de. İlahi bir aşkla deli divane olmuş, böyle şeyleri düşünemez, de.
Kutlu bir aşkı anlatan bu kitap; sizi sarsacak, savuracak ve aşkınızı tazeleyecektir.