"Artık uyanmak zamanıdır… Ses… Ses… Sesin Tanrı’ya ait bir anahtar olduğunu bilerek, pencereye yaklaşıp, perdesini yeni çeken güle bakarlar. Gül, yalnızca “gül” değildir. Onu bilerek bakarlar derinliğin renklerine… Ve susarlar. Ve bilirler ki; çiçekler, Tanrı’nın insanoğluna sunduğu güzel armağanlardan, yalnızca bir sesin, renklere bürünmüş halidir… Uykudan uyanan dervişlerin arkasından, akşama kadar hayatı kucaklayacak ve dünya âlemi gezip gelecek ve tekrar dervişin kaşları arasında huşu ile yatacak sözlerden birkaçı aydınlığa dönüşür. Yolculuk başlamıştır artık. Kuşlar ve dervişler, hayatın en uzun kanatlarını takarak semaya bakarlar. Yüzlerini ve kanatları arasında sıkışıp kalan ruhlarını serinleterek geçerken çocuklar uyanır. Artık çocuk olmak gerekir. Veya yol… Aslında yol; insanın içindeki en ince ve en uzun bir yolculuğun başında dinlenirken, buhurlar arasından sizi sarmalayan kokunun peşinden gitmektir… Orta yerinde, saatlerin orta yerinde duyulan kanat sesleri, sabaha ulaşacak ulvi bir aşkın, hafif rüzgârını da saçlarına alarak süzülürler hayatın içine. Artık günah saatleri başlamıştır."