Durağan yaşamımın, ne olup bittiğini anlamadan bir hareket kazandığını görmek, açıkçası bir miktar yordu beni. Yine de bu, yıllar sonra dışarı çıktığında gözleri kamaşan bir tutsağın anlayabileceği türden bir yorgunluktu. Nasıl ki o, bir an evvel gözlerinin gün ışığına alışmasını düşleyerek yürüyorsa, ben de zihnimin bu yorgunluğu kaldırmasını düşleyerek, belki bir heves içinde kapılmıştım bu hareketliliğe. Yine de biraz durulmak fena olmayacaktı. Yasemin’in gelmesine henüz üç saat vardı. Nevzat Bey’in gidişinin ardından iyi bir sohbet etme olanağımız olacaktı. Arzu’nun uyanması saatleri bulabilirdi. Deniz’in ise ne zaman karşıma çıkacağına dair bir fikrim yoktu. En beklenmedik olan, en can sıkıcı olandı bu durumda. Tıpkı yaşamın tüm aşamalarında olduğu gibi. Bir kitap çıkardım kitaplığımdan. Yüzbaşının Kızı. Sahi, neden daha önce hiç Puşkin okumadım?
Kuşku, eve dönüş yolunu yitirmiş bir genç adamın baskıyla, şiddetle, ötekileştirilmeyle çevrelenmiş yaşamlarla tanışmasını; bunları anlama çabasını ve dostça bir yakınlığa duyulan özlemin yarattığı benzersiz sancıyı anlatan bir kısa roman.