Daha önce Akıp Giden Günlerimiz adıyla öyküleri yayımlanan Özcan Yılmaz, bu defa bir romanla okur karşısında.
Kitabının yaratım sürecinde “Tindersticks” adlı grubun şarkı sözlerinden, albüm isimlerinden ve albümlerde yer alan şarkıların sıralamasından faydalanan Yılmaz, anlattığı hikâyeyi çokyüzlü cisimlerden yola çıkarak inşa ediyor ve hikâyenin sonunda biçimsel bir bütünlüğün peşine düşüyor. Bütünü oluşturan parçalar arasında yazarın anlatıcı tercihi dikkat çekiyor.
Kuru Dallar Yangını, melankolik bir dünyanın ve o dünyayı döndüren şarkıların yitişine dair bir roman.
“İkimiz de hayatımıza devam etmeliydik, dedim, başka ne olabilirdi ki. Ah, haklısın elbet, dedi, aklına yeni bir şey gelmiş gibi duraksadı, iyi vakit geçirdik ama değil mi, diye sordu ve bir yanıt beklemeden, benden nefret etmiyorsundur umarım, diyerek kıkırdadı. Bana nasıl acı verdiğini fark edemiyor olamazdı. Bakışlarımı ondan alıp çatalımın ucunda yuvarladığım spagettiye diktim, ağzıma götürüp uzun uzun çiğnedim. Lokmamı yuttuktan sonra peçetenin ucuyla ağzımdaki yağı sildim, yüzüne baktım, artık kimse kimseden nefret etmiyor, dedim. Tıpkı kimsenin kimseyi sevmediği, affetmediği, gerçekten önemsemediği ve kendisinden öne koyamadığı gibi. Hep başkalarını düşlüyoruz ve hayalimize ulaşsak da ulaşamasak da yasını tutuyoruz. Bu bir lanet, dedim. Ya da beddua, dedi. Canına kıymışların yazdığı şarkılardan bulaşan kötü büyü. Belki de öyledir, dedim, ama yaratıcılarını öldüren şarkılar değildi, bizdik.”