Tansu Bele, Kurbağa Prens Mişko kitabıyla, hayvanlarla insanların dost olduğu, tüm canlılara sevgiyle davranılan ve arkadaşlıklara önem verilen bir zaman tüneline sürükleyip yüreğimizi ısıtırken, görmek istemediklerimizle de yüzleştiriyor. Giderek betonlaşan büyükşehirleri bekleyen olası sorunlara ışık tutarken gerçeği fark etmemizi sağlıyor.
Sıcacık bir çağdaş masalın içine girip farklı dünyalara dalmaya hazırsanız Mişko’nun hikayesine kulak verin.
‘Ailem yoksul bir işçi ailesiydi. İnsanların deyimiyle, bir gecekondu semtinde yaşıyorlardı. Ben, doğadaki yüzbinlerce benzerim gibi, dünyaya küçücük, acemi, yabancı bir kurbağa olarak geldim. Şimdi varsıllık içinde yüzen bir prens gibi olsam da, yine bir kurbağa olarak ölüp gideceğim. Hiç kuşkum yok. Ölümümden sonra arkamda bıraktığım çocuklarım da yeryüzüne birer kurbağacık olarak gelmenin onurunu yaşayacaklar; ama bu onurun keyfini benim kadar sürdürebilecekler mi, doğrusu işte bundan kuşkum var.’