Kur’an zâviyesinden hareketle kaleme aldığımız öykü, esasında din, gelenek ve sosyoloji arasına sıkışmış olan insanlığın en değerli parçasının hikâyesinden ibarettir. Eğer ki bu hikâyeyi hak, adalet, eşitlik ve sevgi-saygı ölçeğinde mutlu sonla bitirebilirsek, kazanan sadece kadınlar değil, onların dokunduğu her şey olacaktır. Mevcut durumu Yüce Allah’ın irade, ifade, bakış ve amacı sadedinde görebilme imkânına kavuşmamıza vesile olmaya yardım edecek olan bu zâviyenin, bize olguyu apaçık gösteren bir pencere hatta ayna görevi gördüğünü unutmayalım.
Âdem ya da insanlığın onsuz olamayacağı iki eşit parçasından birisi kadınlarımızdır. O yüzdendir ki kadınlarımız, âdemiyet ve insaniyetimizin ayrılmaz bileşenlerindendir. İşbu nedenden ötürü, kadın denilince, esasında kendimizden ve dahi kendi öykümüzden bahsetmekte olduğumuzu unutmamalıyız. Zira onlar bizim aynamızdır. Masalda anlatılmış olduğu gibi, kendimizi en güzel, en saf ve en yalın biçimde sadece onların aynasında görebiliriz.