Dağlar dünyanın dengesini sağlamaları ve estetik birer unsur olmalarının yanı sıra sahip oldukları çeşitli nimetlerle canlıların hem barındığı hem de beslendiği alanlar olmuştur. Karaların yüzde on ikisini oluşturan dağlar dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birine ev sahipliği yapmaktadır. Sahip oldukları metanet, ihtişam ve yükseklikle insanda özgürlük, acziyet ve yalnızlık hislerini uyandıran dağlara birçok inanç ve kültürde ayrı bir önem verilmiş, dağlardaki gizem çeşitli kültürlerde bir dağ kültü oluşmasına da neden olmuştur. Yahudilik başta olmak üzere semavi üç din açısından da önemli bir yere sahip olan dağlara ilişkin bu dinlerin kitaplarında çeşitli anlatımlara yer verilmektedir. Peygamberlerin de dağlarla sıkı ilişki içerisinde olduğu görülmektedir. Bazı peygamberler nübüvvet öncesi dağlarda inzivaya çekilmiş, bazıları da dağlarda vahye muhatap olmuştur. Kur’an’da altmıştan fazla ayette çeşitli amaçlarla ve buna uygun ifade biçimleriyle dağlara değinilmektedir. Bunda Mekke başta olmak üzere Kur’an’ın ilk indiği yer olan Arabistan coğrafyasının büyük oranda dağlarla kaplı olmasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Kur’an’da jeolojik fonksiyonları ile kıyametteki durumları açısından öne çıkarılan dağlara yaşam ve beslenme alanları olmaları, sığınılacak mekanlar olmaları, vahyin geldiği mekanlar olmaları, ibadet mekanları olmaları, korkutma, benzetme ve yemin unsuru olmaları gibi yirmiden fazla açıdan değinildiği görülmektedir. Bununla birlikte bu anlatımların sonunda Allah’ın varlık, birlik ve kudretine atıfta bulunulması Kur’an’da dağlardan salt enformasyon amaçlı değinilmediğini de göstermektedir. Elinizdeki bu çalışmada dağlar hakkında bilgi verilmiş, çeşitli din ve kültürlerde dağların önemine değinilmiş ve Kur’an’da dağların ele alınış biçimi incelenmiştir.