Kur’ân, Müslümanların din olarak İslâm hakkında bilgi edinebilmelerinin en esaslı kaynağıdır. Her Müslümanın bu menhel-i azb-i mevrûd ile sağlam ve metin bağlarının olması gerektiği tespiti müsellem bir kaidedir. Hiçbir Müslüman mahşer ve hesap gününde Allah’ın huzurunda Resûl’ün (sas): “Ya Rabbi, kavmim bu Kur’ân’ı terk edilmiş halde bıraktı” (Kur’ân: 25/30) diye kendisinden şikâyet ettiği bir kişi konumuna düşmek istemez.
İstatistiğe dayalı verilere göre dünyada en çok gündemde kalan, en fazla okunan ve anlaşılması, izahı ve mesajının açıklık kazanması için üzerinde çokça çalışılan kitapların başında Kur’ân-ı Kerîm gelmektedir. Okumasının öğrenilmesi, öğrenilen bu okumanın günlerce, aylarca, yıllarca hatta hayat boyu devam ettirilmesi açısından Kur’ân ile yarışabilecek başka bir kitap olmadığı yine istatistiğe dayalı bilgilerden anlaşılmaktadır. Günümüzde tahminen bir milyar 250 milyon mensubu bulunan Hinduizm’in Vedalar, Upanişadlar ve Mahabarata gibi kutsal addedilen metinlerine Kur’an’ın binde biri kadar bile bir ilginin olmadığı müşahede edilmektedir. Ayrıca okunması bıkkınlık vermeyen, okundukça daha fazla huzur veren, kişiyi fikren, ruhen ve vicdanen sükûnete eriştiren yegâne kitabın Kur’ân olduğu bilimsel araştırma ve incelemelerden ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu incelemede çeşitli eğilim ve çevrelerce terviç edilen Kur’ân okumaları maksat, amaç ve niyet açısından ele alınmıştır. Kur’ân’ın ne tür niyetlerle ve hangi amaçlara hizmet etmek maksadıyla okunduğu tespit edilmiş ve bunun İslâmî, ahlaki ve hukuki zemini tartışılmıştır. Neticede Kur’ân Okumalarına kimsenin keyfi sınırlamalar getiremeyeceği ve indirgemeci bir yaklaşımla tüm okumaları tek tür okumaya hasredemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.