Tükendi
Stok Alarmıİslam düşüncesinin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in nasıl anlaşılması ve yorumlanması gerektiğine dair tartışmalar, çoğu zaman Kur’an ve sahîh sünnet kaynaklı olmaktan ziyade mezhep, meşrep ve cemaat eksenli olarak yapılmaktadır. Tartışmalar bu minvalde seyredince ortak paydalarda birleşme imkânları iyice azalmakta, yanısıra Kur’an’a yöneltilmesi gereken rağbetin büyük oranda dağıtılıp meşreplerin kendilerine ait olan kitaplara sarfedildiği görülebilmektedir. Öyleyse İslamî düşünce mirasımızdan ve onları yansıtan eserlerden istifade etmeyi önemsemekle beraber bakışları Kur’an’a yönlendirmek, onun hesabına diğer kitaplara dağıtılan rağbetleri yine ona çevirmek, bir zorunluluk halini almıştır. Bu husus, Kur’an’a inanan her birey için -değil bir lüks- hayatî bir görevdir; yapılmadığı ve hakkıyla yerine getirilmediği takdirde hesabı sorulacak olan ömürlük bir ödevdir.
Müslümanlar olarak bunu başarabilirdiğimizde Kur’an-ı Kerim, sadece her harfine on sevap verilsin diye anlamadan okunmasıyla yetinilen ve mezarlarda ölülere rahmet olsun diye okutulan bir kitap olmaktan kurtulur; hayatı şekillendirmesi ve hayata hayat katması gereken bir kitap olarak okunur; anlaşılması için çalışılır; yaşamın her alanında ve her boyutunda müslümanlar için gündemin birinci maddesi haline gelir. Bizler Kur’an’a bu önceliği verebilirsek o da, hayatın her alanında nitelikli başarılara ulaşma şansını bizlere sunacaktır. Kur’an’ı Kerim’in hidayet mesajını bizzat onun kendi ifadelerinden anlamaya çalışma; gerek mü’minler üzerindeki tesirinin, gerekse inananların ona duydukları rağbetin arzulanan bir şekilde yeniden tesis edilebilmesinin tek çıkar yoludur. Yanısıra Kur’an’la böyle bir yakınlaşma, örf ve adetlerle karıştırılıp etkinliği ritüellerden/ayinlerden ibaret hale getirilmiş geleneksel bir din anlayışı yerine, gerçek ve öz hüviyetine kavuşturulmuş bir İslam arayışı mücadelesinde başarıya ulaşmanın en sağlam ve en kısa yoludur. Ne mutlu bu yolda yürüyüp Muallim-i Ezelî’nin karşısına çıkabilenlere!..