Tükendi
Stok AlarmıKur’an’ı tanımak öncelikle onun dilini tanımak demektir. Kur’an’ın dilini tanımak da vahyedildiği zaman ve mekândaki Arap dilini ve onun bağlı olduğu çevreyi tanımak anlamına gelir. Kur’an her şeyden önce zamandan ve mekândan bağımsız olarak bir boşluğa hitap etmemiş, tarihin belli bir döneminde belli bir kültür havzası ve ortamı içinde yaşayan Arap toplumunu muhatap alarak nâzil olmuştur. Bu durum da doğal olarak Kur’an’ın hem içeriği hem de dil ve üslubu üzerinde etkili olmuştur. Bu etkiler daha ziyade Kur’an’ın öncelikli olarak hitap ettiği toplumla olan sıkı bağıyla ilgilidir.
Kur’an dilini tanımanın başka bir yönü de hitabın dilsel özelliklerini tespit etmekle ilgilidir. Edebî yönden zengin ve etkileyici her hitap ve metnin hem başkalarıyla paylaştığı hem de sadece kendine has bazı dilsel hususiyetleri vardır. Bu durum Kur’an için de geçerlidir. Onun da hem başka metinlerde rastlanabilen hem de kendisini diğerlerinden ayıran bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin bir kısmı, içinde yer aldığı bağlamı dikkate almasıyla, yani muhatabını çevreleyen şartlarla ilgiliyken bir kısmı da kendine özgü kavram ve anlam dünyasıyla, yani benimsemiş olduğu üslubun yansımalarıyla ilgilidir. Bu çalışmada Kur’an dilinin işte bu bağlama ve üsluba dair özellikleri üzerine bazı tespitler yapılmaya çalışılacaktır.