Oralarda sık sık Türkçe hayaller kurmuştum, ama burada beni tam kendilerinden saymadılar. Severlerdi Tam lafını. Tam buralı. Tam burjuva. Tam ve Gerçek. Gerçek İstanbullu. Gerçek yazar, Gerçek şair. Melezler için, ürpertici sözler... Yabancı olduğumu, akrabalarım unuttuğunda dahi, okumuşlar unutmadılar.
Ya benim için vatan neydi? İş, dil, aile, millet, sosyal rüya? Her biri başka toprakta. Parmaklarımla sayıyordum: bir, iki, üç, dört, belki beş... ‘Bu bölünmüşlük benim şanssızlığım’ diyordum. ‘Bu bölünmüşlük, senin gerilimin’ diyordu M. ‘Hayatta bir şeyler yapmak için herkesin gerilime ihtiyacı var.’