Kulakdavulunun aşağıdan yukarıya ve içeriden dışarıya doğru hareketi dikey değildir; tıpkı Foucault Sarkacı’nın yapısında olduğu gibi mekân genişlemektedir bu şekilde. Titreşimlerin etkisi yayıldıkça olmayan sesler ortaya çıkar; duyulmayanlar duyulur hale gelir, titreşimin yeğinliğinde bir artma hissedilir. Sanki seslerin titreşimi sayesinde mekân genişlemiş, daha fazla nefes içeri girmiştir. Nefes alıp verme işleminde göğüs kafesi nasıl şişip iniyorsa mekân da titreşimler sayesinde genişlermişçesine bir duyuma açılmaktadır. Kuşlarda gözlemlendiği gibi, iletişimin inceliği kulakdavulunun eğri olmasından kaynaklanır. O halde kulakdavulu şaşıdır. Burada sanatçının yaptığı mekânı şaşılaştırmak, sesleri bükmek bu şekilde de felsefi eğiği hızlandırarak dışarıdan gelen sesi içeriye, içerinin etkisini de dışarıya vermektir. Tıpkı eğilen mekân kendi içini dışarıya taşırabileceği gibi Panthéon (Sarkis`in sergisinin gerçekleştirildiği Fransa`daki abidevi yapı) da sanatçının kulakdavulu sayesinde eğimini mekâna verir. Sınır burada sonsuzluğa doğru bir açılım yapmakta, kenarlar merkeze doğru kayarken, merkez de kendisini dışarıya taşırabilmektedir.