Babasının “küçük hanım”ı, akıllı, uslu, büyüyüp de küçülmüş, ağırbaşlı küçük Sara’nın en çok istediği şey, hemen büyüyüp babasına bakmak, evlerini çekip çevirmekti. Bu yüzden razı oldu gördüğü ilk andan beri hoşlanmadığı Bayan Minchin’in yatılı okulunda okumaya. Hem “mış gibi” yaparsa ne Bayan Minchin ne de onun kendisine benzeyen okulu canını sıkamazdı. Mış gibi yaparsa prensesler gibi yaşardı burada. Bunu yaparken ilk zamanlar pek zorlanmadı; çünkü babası uzakta da olsa onu prensesler gibi yaşatıyor; aksi Bayan Minchin -o da kendisinden pek hoşlanmasa bile- onu el üstünde tutuyor ve günler böyle geçip gidiyordu… Peki ya bir gün her şey tersine dönüp de Sara beş parasız bir hâlde Bayan Minchin’in eline düşerse o zaman ne olacaktı?.. Hayallerinde yaşayan Sara, Prenses Sara, kendisine hiç de böyle davranmayan insanlar arasında yine mış gibi yapabilecek miydi?..
“Dur bakalım!” dedi Bayan Minchin. “Bana bir teşekkür dahi etmeyecek misin?”
Sara durakladı, bütün derin, tuhaf düşünceleri göğsünde kabarıp şişti.
“Ne için?” diye sordu.
“Sana yaptığım iyilik için.” diye cevapladı Bayan Minchin. “Sana yuvamın kapısını açtığım için.”
Sara ona doğru iki üç adım attı. Küçük göğsü inip kalkıyordu, bir çocuktan beklenmeyecek kadar haşin bir sesle konuşmaya başladı.
“Siz iyi falan değilsiniz.” dedi. “Siz hiç iyi biri değilsiniz ve burası yuva falan değil.”