Mübadil bir ailenin üçüncü nesli olan Sabâ Altınsay’ın ilk romanı
Kritimu, Girit’im Benim, yakışıklı kuyumcu İbrahim Yarmakamakis’in ve eşi kuyumcinanın hikâyeleri üzerinden okuru, mübadelenin yirmi beş sene öncesine götürürken Giritli Müslüman ve Hıristiyan halkların bu kopuşa uzanan mücadelesine de ortak ediyor.
Kritimu, Girit’im Benim, insanların adadan kopuş sürecini, iki bavula sığdırmaya çalıştıkları hayatlarını, geride bıraktıkları ölülerini, vedalaşamadıkları evlerini, güzeller güzeli Hanya’dan ayrılışlarını anlatırken, kelimelerinin taşıdığı hüzünle yüreklerimizi burkuyor:
“Tıpkı insanlar gibi toplumların da kaderleri vardır.
Bu kader, bazen çok acı yazılır.”
Bin dokuz yüz yirmi üç yılının yirmi üç kasım sabahı, Hanya Limanı’na çökmüş ayrılık acısının dili olan Sabâ Altınsay, bizi adeta İbrahim ve ailesinin bindiği gemiye bindiriyor ve kıyıdan uzaklaştıkça Girit’e doğru akan o acı dolu feryadı kulaklarımıza fısıldıyor:
“Kritimu! Benim güzel adam!”
Girit’i ve orada yaşananları ele alması açısından mübadele romanları arasında önemli bir yeri olan Kritimu, Girit’im Benim, bütün Giritlilerin hikâyesini anlatsa da benzersiz doğası ve insanın ruhunu çalan kokusuyla Girit Adası’nı romanın asıl kahramanı yapıyor.
“Göç sadece gideni değil, kalanı da peşinden sürüklüyordu”, diyor Sabâ Altınsay,
“insanın doğduğu toprak ile gömüleceği toprak aynı toprak olmayacaksa, ne kalır ki geriye, ölürken, yaşamdan? Bu soruya yanıt bulma çabası bu roman.” Oruç Aruoba
“Artık bizim de bir Dido Sotiriyu’muz var,” diyebiliriz gönül rahatlığıyla...
Benden Selam Söyle Anadolu’yayı severek okuyanların kaçırmaması gereken
bir roman Kritimu, Girit’im Benim...” Vatan Gazetesi, Yiğiter Uluğ