Hayatın akışı içinde farkına varmadığımız, yanından geçip gittiğimiz öyle şeyler var ki… Dönüp baksak belki tüm hayatımız değişecek. Devekuşu misali başımız mütemadiyen toprağın altında. Çıkıp etrafa bakmak bize ağır geliyor. Çünkü bakmanın bir bedeli var. Bakınca görürüz, görünce rahatsız oluruz, rahatsız olunca bir şeyler yapma isteği uyanır içimizde.
Gizli olan pek bir şey yok aslında, her şey ortalığa saçılmış durumda. Gizlenmeye çalışan da onu görmediğini sanan da aslında büyük bir oyunun oyuncuları yalnız bunlar henüz bunun farkında değil. Bazen durmak gerekir, durup etrafa bakmak. Hatta bazen görmek de yetmez parmağı uzatıp göstermek gerekir el âleme.
Okuyucuya, kitabın başından beri sürekli farklı konulara geçip bazılarını yarım bırakıp bazılarını tekrar ediyormuşum gibi gelebilir. Anlatmaya çalıştığım şey; hayatın kendisi ve bu girift hayatın içindeki insanın yeridir.
Siz de bilirsiniz ki hayat; insan ve toplum tek boyutlu ele alınıp incelenemez. İnsan, hayatı boyunca sürekli bir döngünün içinde mücadele verir. Toplum bu döngülerin gerçekleştiği bir yerdir ve hiçbir toplumda hiçbir döngü belirli bir sıraya göre olmaz. Bunun içindir ki yazdıklarım dağınık görünen tekrarlardan ibarettir. Tıpkı hayatın kendisi gibi…