*Baba.*
*Efendim Cem.*
*Siz Dede’nin öldüğünü söylemiştiniz ama biz mezardayken yanıma geldi, saçlarımı okşadı. Bana ‘Sen masum-u paksın,’ dedi, avucumun içine bir tane gül yaprağı bıraktı, üzerine de 25 kuruş koydu. ‘Bunu sakın kaybetme, yanında taşı’ dedi ve gitti.*
*Olacak şey değil Cem. Sen hayal görmüşsün.*
*Hiç de hayal görmedim. Geldi diyorum. Onunla epey konuştum. Hem de sizin gözünüzün önünde,* dedi, birkaç adım kenara çekildi. Kaşlarını çattı, biraz dik konuştu.
*Neden bana inanmıyorsunuz?*
*İnanmaz olur muyuz oğlum. Tabii ki inanıyoruz. Ama senin de bizi anlaman lazım. Biz kimin mezarına gittik? Dede’nin mezarına. Mezar onun olduğuna göre öldüğünü kabullenmeliyiz değil mi?*
*Siz kabullenin. Ama ben kabullenmiyorum.*
*Tamam Cem, sen kabullenme çünkü seni konuşturan oydu. Onun için senin onu unutmaman lazım,* dedi annesi.
*Zaten unutmayacağım. Çünkü bunu sakın kaybetme ve yanında taşı dedi. Bu para yanımda oldukça onu unutmam mümkün değil,* dedi, elini açtı avucundaki 25 kuruşu gösterdi.