Korku, cezadan daha berbattır çünkü ceza bellidir. İster ağır, ister hafif olsun.
Evli bir kadın olan Irene, ünlü bir piyanist olan genç adamı bir akşam etkinliğinde tanımış, o günden sonra da öyle çok fazla istek duymadan, hatta farkına bile varmadan adamın metresi olmuştu. Ne evliliğindeki mutluluğu ne de kadınlarda çok görülen, manevi ilişkilerin getirdiği o yorgunluk onu kendine bir âşık edinmeye itmişti. Kültürel açıdan kendinden üstün zengin bir koca ve iki çocuğunun yanında gayet mutluydu. Kendi uyuşuk ritminde giden rahat, sakin, mutlu bir hayatı vardı. Fakat havada nasıl boğuculuk veya fırtına gibi insanı tahrik eden bir durgunluk varsa, mutluluğun da aynı şekilde insanı felaketlerden daha çok ayartan bir yumuşaklığı vardır. Söz konusu tahrik olunca toklukla açlık birdir. Zaten Irene’de maceraya karşı merak uyandıran şey de hayatının tehlikesizliği ve eminliği oldu. Gelen bir şantaj mektubuyla her şey tersine dönecek ve onun tüm düzenini altüst eden bir korkuyu açığa çıkaracaktır.