"Yirminci yüzyılın düşlemsel edebiyatında bir başyapıt”
Sürrealizmin öncülerinden Philippe Soupault, Modern İran Edebiyatının kurucularından Sadık Hidayet’in 1936`da Bombay`da yayımladığı başyapıtı, “Kör Baykuş” için bu nitelemeyi kullanır. Gerçeküstücülüğün babası André Breton`un "Başyapıt diye bir şey varsa o da budur" sözleriyle nitelediği bu kült roman karmaşık bir yapı ve anlam ağının üzerine kurulmuştur.
“.....bir servi ağacı ve altında Hintli Yogiler gibi çömelerek oturmuş, kamburlaştırdığı omuzları bir pelerine sarılmış yaşlı bir adam. Adam başına bir şal bağlamıştı, sol elinin işaret parmağını bir şaşkınlık ifadesiyle dudaklarına götürmüştü. Karşısında uzun, siyah bir elbise giyen bir kız eğilerek ona bir zambak uzatıyordu. Aralarından bir dere akıyordu.....”
“....Kuru ve iğrenç bir kahkahası vardı, insanın tüylerini diken diken eden, sinir bozucu, katı, alaycı bir gülüştü bu. Yüz ifadesi değişmediği için, kahkahanın tınısı sanki bir çukurun derinliklerinden geliyordu.”