İkinci sırada oturan adamın gözlerinin üzerinden alnını doldurarak yanlara doğru dik bir şekilde uzayan kaşları, sivri kulak uçlarının görülmesini engelliyordu. Kalın yüz çizgileri arasında dolaşan kanların etrafında sinekler uçuşurken, önünde altın bir tabak içerisinde yumruk büyüklüğündeki çiğ etten bıçağıyla küçük bir parça kesip masanın üzerine saçılmış tuza batırıp ağzına attığında; kan, ayrık dişlerinin arasından alt dudağının içerisine bir havuz gibi doldu. Dudaklarını içeri doğru çekip keyifle yutkunurken birden önüne beze sarılmış bir taş düştü. Bezde şöyle yazıyordu:
*Taş olasın``
Ayağa kalkıp taşın geldiği ormana doğru ellerini uzattı. Parmaklarının ucundan çıkan karanlık çizgiler ormanın derinliklerine daldı. Sonra bir ip çeker gibi, kendine doğru yavaşça çekmeye başladı. Karanlık çizgilerin ucu saçları beline kadar uzamış, ince bedenli, elmacık kemikleri çıkık, iri gözlerinin altında kırmızı ve kalın dudakları olan genç bir kızın göğsüne saplanmıştı.