Bu kitap, tarihin önemli olduğunu iddia eder. Orta Asyalıların, İslam’la ilişkileri, İslam’ın onlar için ne anlama geldiği; sadece, yetmiş yıllık Sovyet iktidarı göz önünde bulundurularak dahi anlaşılabilir. Bu yıllar, İslam’ın, Orta Asya’daki uzun tarihine kıyasla çok kısa bir süre teşkil etse de toplumda ve kültürde, Sovyet Dönemi çok büyük dönüşümlere sebep olmuştur. Dahası bu dönüşüm, Orta Asya’yı, geri kalan Müslüman dünyadan ayıran bir kalıba sokmuştur. Sovyet Döneminde her çeşit İslami ifade sürekli saldırıya uğramıştır. İslami bilgiyi aktarma yolları yok edilmese de zarar görmüştür. İslam’ın fiziksel işaretleri olan camiler ve ilahiyat okulları ortadan kaldırılmıştır. Sovyet Dönemi ayrıca, Orta Asyalılar arasında güçlü, laik, etnik-milliyetçi kimliklerin oluşmasına ve bu tür kimliklere sıkıca bağlı yeni politik ve kültürel elitlerin yaratılmasına tanık olmuştur. Bağımsızlık, bu kimliklerin ya da onları şekillendiren elitlerin yok olması anlamına gelmekteydi. 1990’ların büyük çoğunluğunda, naif bir iyimserlik, Batılıları, Orta Asya ülkelerinin diğer eski sosyalist devletler gibi Sovyet otoritesinden daha normal bir şeye, belki de insanların kendileri gibi düşüneceği serbest piyasa demokrasisine dönüşümün içinde olduğuna inandırmıştı. Artık bu ülkelerin gidişatlarının basit terimlerle anlatılamayacağı yeterince açıktır. Halkların ve yöneticilerinin geçmişlerini omuzlarından attıkları düz bir geçişin yerine, Sovyet otoriter rejimini, ortaya çıktıkları neo-liberal görüşlerle birleştiren "sosyalizm sonrası" toplum ve politika biçimleriyle karşı karşıyayız. Eski dünya anlayışları yok olmakla birlikte, ilginç biçimlerde şekillendirilmektedir. Orta Asya’da hâlâ Sovyetlerin kültür ve kimlik anlayışı hâkimdir. Bu yüzden, bölgenin günümüz politikasını ve İslam’ın bu konudaki rolünü, Sovyet Dönemini dikkate almadığımız sürece anlayamayız.
Yayınevi
:
Sitare Yayınları
Çevirmen
:
Aslıhan Tekyıldız
2. Hamur