Gazi Baba’nın tepesinde, dış dünyayla tüm ilişkilerini kestiği o taşın üzerinde, gözlerini kapatır, dakikalarca Kızıl Yıldız’ın kırmızı-beyaz formasıyla goller attığını, radyo spikerinin ismini heyecanla bağırdığını, binlerce taraftarın onun golüyle ayağa kalktığını hayal ederdi. Gözlerini açtığındaysa ümitlerini yitirir, bunların sadece bir hayal olduğunun farkına varırdı. Tüm bunlar ulaşılması imkansız hayaller gibi geliyordu. Mahallesinin dar sokaklarında oynadığı futbolla, radyoda dinlediği, ara sıra televizyonda da izlediği o futbolun arasında kocaman uçurumlar vardı. Uçurumlarda kayboluyor, ümitsizliğe kapılıyordu. Her şeye rağmen içinde küçük bir ümit hep canlı kalmaya devam ediyordu. Çünkü futbolu koşulsuz şartsız her haliyle seviyordu, hem oynamayı hem izlemeyi hem de futbolla ilgili hayal kurmayı.