Benjamin Constant –bazılarına göre Fransız klasik akım roman türünün en büyük örneği olduğu kabul edilen– başyapıtı Adolphe’u yazdıktan sonra, birçok yönden modernitenin ilk otobiyografik anlatısı olan Le Cahier rouge kitabı ile klasik akımdan uzaklaşma çalışmalarını sürdürür.
Yetkin bir psikolog olarak yazar, kendinden başlayarak insanların psikolojik dünyalarının derinliklerine ulaşır. Bu bağlamda kendimizi, bize bugün hiç de yabancı olmayan bir yerde, kurgu ile yaşamın kesiştiği bir noktada buluruz. Böylece, bu bireysel romanının her sayfasında yazara eşlik ederiz.
Bu kitabın zamanla sınırlanmayan modernitesinin ikinci özelliği ise, biçem kaygısından arındırılmış olan anlatımıdır. Abartının geçerli olduğu bir dönemde, Benjamin Constant, özgün ve titiz analizin erdemlerini keşfeder ve uygular. Yirminci yüzyıl yazarlarına çok yakın olan bu duruşu ile bizi oldukça etkiler.
Moderndir, bu kitap yazgısı ve yazarının ölümünden sonra yayınlanmış olması nedeni ile güncel olma özelliğini taşır!
Yazarın, Hayatım/Ma vie başlığı ile hayatının ilk yirmi yılını konu alan bu kitap, el yazması cildinin renginden ötürü, ilk editörü tarafından 1907 yılında, şu anki başlığı ile yayımlanır.
- Bruno Cany, Paris, Ocak 2021