Kırklar Diyarı, Şebnem Pişkin`in benzersiz hayal gücüyle yeşeren bir Öz`ünü bulma serüveni. Hayatının başarısızlıklarla dolu olduğuna inanan genç bir adam, her şeyden kurtulmanın yolunun ölümden geçtiğine inanır. Kendini boşlukta hissetmektedir. Eşinden ayrılmıştır. İşinde başarısızdır. Mutsuz ve yalnızdır. Ölmek için bahanesi öyle çoktur ki, yaşamak iyice anlamsızlaşmıştır. Bir uçurumdan atlar ve yaşamına son verir.
Ne var ki ölüm, sanıldığı gibi bir bitiş değil, yeni sınavlarla dolu bir maceradır. O macerada Kırklar Diyarı`na gidilecek, ruhun olgunlaşmasını sağlayacak kırk sırrı bulmak gerekecektir.
"İşte sana kırk kapı, kırk öğüt. Kırk gün, kırk çeşmeden akan kırk damla suyla beslen. Kırk gün kırk gece yapılan düğünlerin ve kırkı çıkan bebeklerin bereketi ol, kırk yıllık dostluğun vefası ol, `kırk küp kırkının da kulpu kırık küp` deyip tamam ol, sonsuzluğa uzan. Yirmi sekiz ay konağı ve on iki Zodyak işaretini topla, kocaman bir kırk ol. Kırk gün süren Nuh Tufanı gibi, bu diyarda es ve coş. Musa`nın Tur Dağı`nda kırk gün kalması gibi kal bu diyarda. Şeytanın İsa`yı saptırmak için kırk gün uğraşması gibi, kırk sırrı öğrenmek için uğraş.
İsrailoğulları`nın çölde kırk yıl dolaşması gibi dolaş. Kırklar Meclisi`nde oturup Kırklar Makamı`nın kırklar şerbetinden iç. Kırk odalı saraylarda otur, kılı kırk yarıp geç. Ve sonra, gökten kayboluşunun ardından kırk gün sonra yeniden ortaya çıkan Ülker yıldızı gibi dön geldiğin yere. Ve Kırklar Diyarı`ndaki kırk günlük gezinin, kırk yıl hatırı kalsın üzerinde. Şimdi nefesini tut, sakın bırakma! Ve gözlerini aç, sakın kırpma! Kırk günde kırk kapı açılsın, kırk sır ortaya saçılsın!"