İlk romanlar genellikle özyaşamöyküsel olur, derler. Doğrudur.
Aslında son romanlar da öyledir.
İnsan, neyi/kimi anlatırsa anlatsın kendini yansıtır, kendisinin etrafında dönüp durur.
Yasin Taçar, Hazret-i Yunus’tan ilhamla, *Kimse Bana Nesne Demez* dediği bu anlatısında, kendi menkıbesini, sokağı, tasavvuf irfanının yıldızlarını, günümüzde yaşayan, *izi yok ki izinden biline, gahi tozu yok ki tozundan biline, dervişlerin olmaz nişânı* denilen ârifleri, feyizlendiği pınarları, gıdalandığı azizleri, civarını cennet bildiklerini, dostlarını, yoldaşlarını, sokağın sert bir poyraz gibi yakan, bizi sağa sola savuran gerçekliklerini, celal içindeki cemali, bugündeki geçmişi, geleceğin bugünde nasıl kurulduğunu, olmuş olanın ve olacak olanın olduğunu, *Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayrân olur* hayretiyle anlatıyor.
Dili su gibi akıyor, bizi bulut gibi kendimizden geçiriyor, sarhoş ediyor, zaman zaman başımızı döndürüyor. Edebî dağarımıza değerli bir katkı sunuyor.
Bu genç yazarı coşkuyla ve umutla selamlıyorum.
Sadık Yalsızuçanlar