Kasım 1848’de Michel Lévy tarafından *Les Limbes* başlığı ile Ocak 1849’da yayımlanacağı duyurulur, Les Fleurs du Mal’in. Daha önceleri *Les Lesbiennes* olarak tasarlanan bu kitap başlığı, ileride yerini Les Fleurs du Mal’e terk edecektir. Işte burada, Les Fleurs du Mal isterseniz ve bence Les Fleurs du Mâle yani Eril’in (Erkeğin) Çiçekleri diye okuyun. Tabiî ki burada bitmiyor. Şimdi sırada fleur var. Her ne kadar çiçek anlamıyla bilinse de Fransız lisanında bu kelimeye yüklenen mecazî manaları da ortaya koymamız gerekiyor ve sonra tefsirler…
1. Fleur kelimesinin birinci mecazî anlamı bir kişinin gönüllü olarak bir hizmette bulunmasıdır. Ikrâm biçiminde de anlayabiliriz. Buradan yola çıktığımızda Les Fleurs du Mal: Kötülük veya Elem ya da Fenalık Hizmetleri veya Les Fleurs du Mâle olarak okursak da Erkeğin Hizmetleri veya İkramları olacaktır.
2. Fleur kelimesinin bir diğer mecazî manası, birşeyin en iyisi veya en ünlüsü‘dür. Hizmetlerin en iyisi veya Erkeğin en iyisi.
3. Fleur bir kadının bekâretidir; Il est bon de garder sa fleur; bekâretini koruması iyidir. Erkeğin bekâret(ler)i veya isterseniz Kötülüğün bekâret(ler)i.
4. Fleur, Sâf hâlde madde veya uçuşkan madde. Kötülüğün sâf maddesi veya Erkeğin sâf maddesi.
5. Fleur, bir şeyin yüzeyi anlamında. Kötülüğün Yüzeyi.
Baudelaire 17 yıl boyunca Edgar Allen Poe çevirileri yaptı, bayılıyordu Poe şiirine.
Evet, bu kitap Baudelaire kitabı değil demiştik başta ama ve mesela bu kadar kelime işi varsa kaçınılmaz olarak ilgimizi çekmeyi başarıyor: önce Les Limbes diye yayınlamak isteniyor. Limbe Fransız lisanına Latince limbus – kenar kelimesinden girmiştir. Dairevî şekillerin kenarı anlamında. Yaprağın orta kısmı, ayası anlamı da olduğu gibi, daha mecazî olarak belirsizlik anlamını da ekleyebiliyoruz.
Sosyal ve dînî hürriyete doğru bir metaforik seyahat yaptığını varsayabileceğimiz Baudelaire, Les Fleurs du Mal’inde sembolik olarak bir güzergâh izler ve belki de ortalarda bir yerlerde cinsî ve san’âtsal nedenlerle cennetin kapılarının kendisine kapandığı hissini verdiği hissine kapılırız. O da cenneti Lesbos’ta arar, lânetli kadın’da.
Kimilerinin ‚özel hayat‘ adını verdiği, benim ise hayatının bütünü demeyi tercih ettiğim bu ‘hayat‘ bütün boyutlarıyla bir zından, bir azab ve bir cehennemdir ki, cinsel dünyası buna tamamen bitişiktir. Kilise’den dışlanmışlık, frengi, aileyi reddetmesi ve ‘evlilik‘ kurumunu da elinin tersiyle bir kenara itmesi, özeleştirel bir zihin, müthiş bir talent ve böyle güzel bir nevroz bir insanı ancak bu kadar BÜYÜK SAN’ÂTKÂR yapabilirdi. Baudelaire’e şiirinin bir bölümünde refakat eden kurgusal şahsiyet kendi kızkardeşidir; la lesbienne. Fleurs’de ardarda üç şiirde buluruz la lesbienne’i ve Baudelaire’in günahlarının bir bölümünü.
Yine de bir Baudelaire kitabı değil bu ve ne kadar DERAILLE (Raydan çıkmış) benlik varsa onları bir EGOFANI düzenine davat ediyoruz.