Eski bir öyküde avcı adam iri kıyım köpeğine açık arazide zıplayarak dolaşan küçük bir tavşanı yakalamasını emreder. Bunun yanında görevine koyulan köpek ne kadar hızlansa, tavşan da o kadar hızlı kaçmaya başlar ve en sonunda bu avcı köpeğinin elinden kaçar. Küçücük tavşanı nasıl yakalayamadığını kendisine şaşırarak soran avcıya köpeğin yanıtı şu olur: *Ben senin yemeğin için koşuyordum, tavşansa kendi hayatını kurtarmak için. Bu yüzden onu yakalayamadım.*
Tecrübeli psikiyatrist Prof. Dr. Ömer Ülsever’in Nişantaşı Ihlamur Caddesi’ndeki düzenli, havadar muayenehanesinde sıradan bir gündür. Odasına gelen Tayfun’u her danışanını süzdüğü gibi meraklı bakışlarla süzer… Terapi seansları ilerledikçe konuşmaları farklı bir boyut kazanır, Ömer Bey bu ziyaretçinin kendisini tesadüfi olarak seçmediğini sezmeye başlar. Sırlarla dolu bu yabancı adam tecrübeli doktorun zihnini geçmişten gelen rahatsızlık verici anılarla dolduracaktır.
Bu doktor - hasta ilişkisi avcı köpeğiyle tavşanın mücadelesine dönüşmüştür. Hangisi kurtulacaktır: avcının yemeği mi, tavşanın hayatı mı?