Denizin üstünde ince bir ışık demeti vardı yalnızca. Gecenin hükümranlığına çok az zaman kalmıştı. Güneşin yerini adım adım ay alırken, yanında bulunan büyükçe bir kayanın çıkıntısına çöktü. Başını ellerinin arasına aldı. Çocukluktan bu yana ne çok severdi denizi, dalga sesini. Evlerinin penceresinden seyrederken o koca maviliği, uykuya daldığı çok olurdu. Yağmurlu, rüzgürlı günlerde ta evlerine kadar ulaşan dalga sesleri, başka başka dünyalara götürürdü onu. Bilen için Karadeniz bambaşka bir dünyaydı. Belli bir tanıma sıkıştırdamazdı. Birbirinden uzak, habersiz kıyılanyla, yeşilin her tonunu kuşanmış bitki ördisüyle, büyük çogunluğunda yaşam olmayan suyuyla, çeşit çeşit kültürü ve insanıyla bambaşka bir güzelliği vardı. Dünü ve bugünüyle çok acılara, yıkımlara. sürgünlere, katliamlara, pogromlara tanıklık etmişti. Kafkaslarda, Kırım`da, kuzeyindeki yemyeşil yamaçlarda ağıtlar hiç eksik olmamıştı. Binlerce yıldır bir arada yaşayan halklar dostlukta da düşmanlıkta da sınır tanımamışlardı.