Gördükleri karşısında, belki de bir andan bile çok daha kısa bir zaman diliminde, yolun kenarında yürüyenler, trafikteki otomobiller, sıra sıra mağazalardaki hatta belki de tüm kentteki o tuhaf hareket duruverdi sanki. Durgunlukla birlikte önce TT’nin kafasının içini sonra da kentin her bir noktasını, rahatsız edici, ezici, elleri kolları bağlayan, insanı nefessiz bırakan, var olan her şeyi bir hortum gibi içine çekiveren, dümdüz, korkutucu bir sessizlik kapladı. TT, o hareketsizlik ve sessizlik içinde, kalabalığın arasında küçük bir çocukla göz göze gelivermişti. Kısık gözleriyle ve sinsi ifadesiyle TT’ye bakan çocuk, gözlerini TT’nin gözlerinden ayırmıyordu.
Gökhan Uykaz’ın kasaba, kent, köy temaları etrafında şekillendirdiği üçlemenin yeni romanı Kent Kokusu, bizlere Kafkaesk bir evrenin kapılarını aralıyor. Karakterimiz TT’nin gözünden düşle gerçeğin, doğruyla yanlışın, mümkün olanla imkânsızlığın, fizikle fizikötesinin, anlamlılıkla anlamsızlığın iç içe geçtiği bir toplum eleştirisi sunuyor.
TT evinde beliriveren bir koku üzerinden bireyin modern yaşama karşı takındığı tavrı hem fiziksel hem de ruhsal süreçler bağlamında ele alıyor. Roman, bireyin içsel çatışmalarını, çevresindeki dünyanın absürt, karmaşık yapısını sorgularken, toplumun karmaşıklığını ve çelişkilerini de gösteriyor.
Gökhan Uykaz, bu etkileyici eserinde okuyucularını düşüncelere sevk ederken, kendine özgü üslubu ve çarpıcı anlatımıyla da dikkat çekiyor.