“Bir hikâyesi olmalı insanın. Ne olursa olsun o hikâyeyi yaşatabilmeli. Anlaşılmayı beklemeden önce kendini anlayabilmeli. Hangi yöne yürüyeceğini, ne zaman duracağını, ne zaman akışına bırakacağını bilmeli. Sadeliği, dinginliği içselleştirmeli.
Eli nasır tutsa da bırakamayacağı hayalleri, çıkmaz sokaklara denk gelse de bulacağı başka yönleri, savaşacaksa da değeceğine inandığı emelleri için savaşmalı. Gerekirse “Çok yoruldum” diyebilmeli. Şöyle bir arkasına yaslanıp nefes alabilmeli. Bilmeli.
Kendisini neyin mutlu edeceğini, neyin kendisine iyi geleceğini yani kendini bilmeli. Her şey üst üste geliyor gibi hissettiğinde, her şey çok çetrefilli göründüğünde, işin içinden çıkamadığında, durup bir sakinleşebilmeli. Her şeyden önce insan, kendine yetebilmeli. Çok sıkıldığı, fayda görmediği yerden ise “Kalk gidiyoruz.” diyebilmeli.
Hikâyesindeki her şeyi, yakından iyi ve net görebildiği gibi uzaktan da aynı şekilde görebilmeli. Ve öyle güzel yazmalı ki o hikâyeyi, gururla; “Bu benim hikâyem!” diyebilmeli.”