Bu kitabın ismi, kitabı yazmak için işlerden güçlerden çekilip ilk satırlarını yazmaya başladığım sırada adeta kendini kulağıma fısıldadı: Kendine Yabancı.
İlk kitabım Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde Milan Kundera’ya bir gönderme yapmak hoşuma gitmişti, bu kitabımda ise başlığım aracılığıyla diğer bir edebi idolüm Albert Camus’ye gönderme yapmış oldum.
Albert Camus’nün kült kitabının kahramanı Meursault, sadece varoluşçu romanlarda, dev absürd trajedilerle yaşamıyor. Hepimiz o yabancıyız demek bir abartı olmaz. En azından bir yanımız kendimize hep yabancı kalacak. Neye mi? Yaşadığımız dünyaya, kendimize, içinde hayatta kalmaya çalıştığımız toplumlara ve topluluklara. Kendine yabancılık, hiçbirimizin içinden çıkamayacağı bir hal. Her daim anlamakta zorlandığımız deneyimlerin içinden geçmeye devam edeceğiz. İşin özü ve bu öykülerle ortaya koymaya çalıştığım temel iddia, kendine yabancılık insan olmanın bir yanı.