Bir kırılma, bir endişe çağında yaşıyoruz. Yurtsuzluğun maddi ve manevi bütün izlerini üzerimizde taşıyoruz. Sığınacak bir liman, ruhumuzu sükuna erdirecek bir ev arayışındayız. Kendine İyi Bak, alemin çekirdeği olarak insanın imkanlarını, yitirdiğimiz “vatan” kavramını, oradan göç ve mültecileri, çağımızın algılar üzerinde yarattığı değişimi ele alıyor; ruhun yersiz yurtsuzluğunu anlatıyor. Affedebilmenin hangi durumlarda mümkün olduğunu soruyor. İçinde bulunduğumuz ortamın sürekli ürettiği “zalim”lerden ve “mazlum”lardan hareketle öfke ahlakına değiniyor. Aralarda çuvaldızı tıp dünyasına da batıran kitap, “ayna`yı hem içeriye hem dışarıya tutuyor: Çünkü insan, evrenin özü!
“Zatına hoşça bakabilmek evrene de hoşça bakabilmek demektir. Bir mikrokozmos olarak insan, kendi içsel bütünlüğünü sağlayabildiği ölçüde âlemle uyumlu olmayı başarır. O halde uyanık olalım. Huş der dem. Aldığımız her nefesin farkında olarak temaşa edelim evreni. Nefes ayıklığı... İki nefes arasında, doğum ve ölüm arasında hep “an”da ve “huzur’’da olmak: Tam bir bilinç ve bütünlük hali.”