“...Genç bayanlar, bence siz utanç duyulacak kadar cahilsiniz.
Asla önemli denecek bir keşif yapmadınız. Asla bir imparatorluğu sarsmadınız ya da bir orduyu savaşa götürmediniz. Shakespeare’in oyunlarını yazmadınız ve asla barbar bir ırka, medeniyetin nimetlerini tanıtmadınız.
Mazeretiniz nedir?
İnsanın kendisi olması, başka her şeyden çok daha önemlidir.
Kulağa coşku dolu gelmesinin nasıl kurtarılabileceğini bilseydim, diğer insanları etkilemeyi hayal etmeyin, derdim...”
Woolf, kurgu ve kadın kavramları üzerinde cesurca oynarken, ayakları yere basan gerçekleri ustaca getirip okuyucunun önüne bırakıyor. Ezeli hataların yükünü bir tarafa yıkmak en kolayı gibi görünürken, yazar bu konuda ters köşe yapıyor. Satırlar ilerledikçe temel soru, onlarca yeni soruya parçalanıyor, evriliyor ve bu sırada okuru da dönüşmeye zorluyor.
Okuyanı çalışmanın bir parçası olmaya mecbur bırakan, yer yer okuyanın iç sesine dönüşebilen ve vaat ettiğinden çok daha fazlasını derinlemesine sunan bir kitapla karşı karşıyız.