Zehra Azize’nin şiirlerinde geniş bir coğrafya var. Onun hayali evrenin derinliklerine ve yıldızlara ulaşırken duyguları da dünyanın farklı ülkelerinde geziniyor. Kitabın daha ilk şiiri olan Anastasia’nın girişinde, “Yüzün bir kuğunun beyazlığına bürünmüş/gözlerinde Raskolnikov çaresizliği” diyor. Rusya’nın geniş topraklarında yaptığı gözlemleri, Dostoyevski’nin Suç ve Cezasındaki Raskolnikov karakteri ile yoğurarak okura sunuyor. Okur o coğrafyada gezinirken bir yandan Raskolnikov’un çaresizliğini yaşıyor. Vatandan uzakta olmanın tetiklediği hasret duygusu da şiirlerde çaresizlik olarak karşımıza çıkıyor. Farklı coğrafyalarda duygular hasret ve çaresizlik içinde kendini gösterirken diğer yandan hayaller, yıldızlarda gezinmekte… Aslında bu bir bakıma hasret ve çaresizliğin ardından gelmesi olası bir ümitsizlik hâlini engellemek için gibi gözüküyor. Yıldızların kenarlarını kırpması da umudu biriktirmek için olmalı. Doğanın değişen hâllerini birçok şiirde aşk sarmalı biçiminde görüyoruz. Sonbaharın hüznü, ilkbaharın sevinci hep aşk duygusuyla ete kemiğe bürünüyor. Kadınsı duyguların yer aldığı şiirlerinde ise bir kadının dik duruşunu ve umut saçmasını görmek mümkün. Zehra Azize’nin şiirlerinde farklı coğrafyaların hasreti ve hüznü var ama umutsuzluğu yok. O hayalleriyle ve kırptığı yıldızlarla sürekli umudu çoğaltıyor.