Çok uzun zaman önce küçük bir kasabada yalnız bir kemancı yaşarmış. Gün boyunca pencerenin önünde oturur ve sürekli keman çalarken, akşamüstüleri güneşin yörüngesinde çizdiği harketleri izlermiş. Alacakaranlık çökünce, eskimiş simokinini giyer, kemanının koltuğunun altına alarak kasaba meydanına iner ve sesi çıktığı kadar avaz avaz bağırırmış.