Kerem üniversite kantininde oturmuş, adını bilmediği o çocuğu düşünüyordu. Kavuniçi gülüşünü, kehribar gözlerini ve o gözlerde gördüğü kendi sırrını…
Sürekli karşılaşmaları, kaçamak bakışmalar, yüreğini çarptıran duygular Kerem’in dünyasını, bildiklerini ve inandıklarını sarsıyordu. Her şeyi içinde yaşarken ne hislerine, ne de mantığına güvenebilirdi. Neyse ki en iyi arkadaşı Hakan vardı. Ona göre Kerem her şeyi çok büyütüyordu, çözüm basitti. Hoşlandığı çocuk Kerem’le aynı saatte yemekte oluyordu, ilgisi de var gibiydi. Yurtta yeniydi ve uzun kalmayacaktı. Yalnızdı, suskundu ve gizemliydi. Adı Ferhat’tı.
Peki Kerem, ülke ve kendi gerçeklerine rağmen onunla tanışmaya cesaret edebilir miydi?
Kehribara Düşerken size ilk aşkın masumiyetini ve dostluğun gücünü hissettirecek, yaz güneşi sıcaklığında bir yolculuk vadediyor.
İki gencin kendilerini, aşkı ve aşkın olduğu yepyeni bir dünyayı keşfetmelerinin; büyümelerinin hikâyesi.