Hayat, hürriyetin dışında, esaretlidir insan. Hürriyet, hayatın içinde, cesaretlidir insan. Ve hürriyete giden yoldan asla vazgeçmez insan! Çünkü hürriyeti hiç kimse kimseye hediye etmez ki güçlü ve cesaretliysen sen kendin alırsın özgürlüğünü!
Gerçi bir şey olmak için hiçbir şey olmamak gerekiyordu! Ve bu yüzden insan, hiçbir şey olmamak için *Hayır!* dedi. Zaten insan *Hayır* diyebildiği vakit hürdür ki *Hayır* diyemeyen insan tutsaktır, esirdir ve esaret altında prangalanmış ezik bir köledir. İşte bundan ötürü hürriyeti için *Hayır* dedi, insan!
İnsanlar *Hayır* deyince Tanrılar da insanı zapt etmek adına aşkı yarattı yeryüzünde. Ve aşkla beraber kehanetler dirildi. Zaten kehanetler, bir gecelik aşkın meyvesiyle doğar ve inançla yaşarlardı.
Bundan ötürü Tanrılar, insanı ömrün ölümsüzlük reçetesi olan aşkla dizginleyip semerini avuçlarına aldığını sanıyorlardı ama yanıldılar ve asi ruhlu insan, Tanrıların yazgılarına başkaldırdı.
Bu yüzden insan yazgıya hükmeder, Tanrılar değil! Ne var ki bu başkaldırışla insan kaderin genlerini değiştiremedi ve kendisini teselli etmek için Tanrılara dua etmeye başladı! Teselli bulunca da yazgıyı değiştirenin yalnızca dua olduğunu anladı. Zaten yazgıyı değiştiren sadece duadır ve dua, aşkın yolundan gitmektir. Bu yüzden dua, Tanrıları güçlendirir. İnsanların ise sadakatlerini artırır.