Elinizde tuttuğunuz, bir solukta okuduğunuz o kitap, sizin kendi hayatınızı en ince detaylarıyla anlatıyor olsaydı siz ne yapardınız? Tüm sırlarınız, tüm yalanlarınız, tüm günahlarınız, tüm mahremiyetiniz bir kitabın içine girseydi? Kitap, bütün kitapçılarda, kitapçıların çok satan raflarında teşhir edilseydi? Hayatınız herkesin diline düşseydi ve artık çok geç olduğunda bunu fark etseydiniz ne hissederdiniz? İşte bu, Çiğdem’in başına gelmişti ve çıldırmak üzereydi.
Şimdiye dek susmasının gerçek kötülüğe sessiz kalmak olduğunu fark ettiği an, hiçlik yolundan piçliğe saptığı yolda, Yağmur aklındaki intikam planını gerçekleştirmiş ve eski sevgilisinin karısına bir kitap göndermişti.
Irmak, belki piyano çalmayı bilmiyordu ancak her harfin tuşta çıkardığı ses kendi tabiriyle *daktiloyla Mozart çalmak* gibi bir şeydi. Yazdığı kitabın başkahramanı Çiğdem’in ondan hesap soracağından habersiz, kendini tuşların melodisine kaptırmıştı. İzmir’i, bir kadının gözünden görmek isteyen okuyucuları birleştiren bir kitap…