“Var olabilmek adına ağır yıkımlara ev sahipliği yapmış bir harabenin ta kendisiyim. Hatalarım, acılarımla her ne kadar paralel büyüklükte olsa da hiçbir zaman pişmanlık duymadım. Zaman denilen ve bana verilen süreyi küstahça harcarken ben hala olduğum yerde, aynı kararlıkla hiçlikteyim. Sanki tüm her şeyin; yaşadığım semt, bakındığım gök, içinde bulunduğum evren kısacası hepsinin dışında ve hiçbir yerindeyim. Bazen bir ninni de yer buluyorum kendime, bazen de derin bir uykuda. Fakat kanıksıyorum ki hepsi sadece basit bir sanrıdan ve yanılsamadan ibaret. Hiçlikten hiçliğe terfi edildikçe varlıktan daha da bir uzaklaşıyorum. Sesim kısılıyor, yıldızlar öldürüyorum içimde. Yirmi birinci yüzyılın en hakiki, en gerçek yenilgisiyim ben. Utanmıyorum bundan hiçbir zaman. Aksine birinci ağızdan şahit olarak aktarıyorum içinde bulunduğum mağlubiyeti sizlere. Gerçeklikten nefret ediyor, kusuyor, hiçleşiyorum etimle kemiğimle. Hiçten hiçe, içten içe ve dipten daha dibe bir sürükleniş bu...”