Tükendi
Stok Alarmıİslam, her iki dünya saadetini elde etmeyi hedef olarak gösteren bir dindir. Dinimiz, iki dünya mutluluğunu elde etmenin yolu olarak müntesiplerinden bir takım görevlerin yapılmasını istemiştir. Bu görevlerin en önemlilerinden birisi, *dinin direği* olarak ifade edilen namazdır.
Namazlar, belirli vakitlerde yapılması gereken ibadetlerdir. Böyle bir zaman tayini ile adeta Müslümanları bir plan, program ve disipline yönlendirme amaçlanmıştır. Dinin, sorumluluk sahibi her Müslümandan beklentisi namazları vaktinde eda etmesidir. Ancak bütün Müslümanların aynı seviyede hareket etmeleri mümkün değildir. Onun için dinimiz, herhangi bir mazeret sebebiyle namazı vaktinde kılamayanlara çeşitli esneklikler getirmiştir. İşte bu noktada, vaktinde kılınamayan yani kazaya kalan namazlar meselesi gündeme gelmektedir.
Kaza namazları meselesi, ilk dönemlerden bugüne tartışılagelmiştir. Yapılan tartışmalar iki boyutlu olmuştur. Birisi, meşru bir mazeret sebebiyle, diğeri de mazeretsiz olarak kılınmamış namazların kazası meselesidir. Meşru bir mazeret sebebiyle kılınamayan namazlar hakkında herhangi bir problem olmazken, mazeretsiz olarak terk edilen namazların kılınıp- kılınmamasıyla ilgili tartışmalar yaşanmıştır.
Son zamanlarda *kaza namazı borcu olanların, nafile namaz kılıpkılamayacağı ile ilgili tartışmalar yaşanmaktadır. Bazı gruplar, kaza namazı borcu olanların, nafile namaz kılamayacağını söylerken, diğer bir kesim ise aksi yönde görüş belirtmektedir.