İslam dünyası büyük bir krizden geçiyor. Sanırım Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, İslam dünyası ikinci büyük savrulmasını yaşıyor.
2010 yılında başlayan ‘Arap Baharı’ sırasında büyük bir deprem yaşayan ülkeler, uzun zaman geçmeden, baharı kışa çevirecek ikinci bir fay hattının depremiyle sarsıldı. Buna da ‘Arap Kışı’ denebilir belki. Bu kış hala devam ediyor.
Fas’tan İran’a kadar, neredeyse tüm coğrafyayı ve bu coğrafyadaki en önemli ülkeleri içine çeken bu sarsıntıların nedeni, iç dinamiklere ait fay hatları kadar, bunlarla ilişkili dış faktörler de olduğunu söylemeliyiz.
İslam dünyası, bu sarsıntılar sonrası tam olarak birliğini ve istikrarını yitirdi. Türkiye’nin dillendirdiği ‘İslam birliği, ümmet olma’ fikirleri de bu istikrarsızlık tufanı içinde kayboldu. Aslında ‘Kayıp Bir Ümmetin’ birliğini kurmaya çalışırken, daha da karmaşık hale gelen bir durum yaşamaya başladık.
Zannımca, 1800’lü yılların başında Osmanlı topraklarında dillendirilen ve Batının en büyük korkusu olan *İttihad-ı İslam* fikriyatı, bugünlerde de aynı korkuyla karşılandı ve müdahale edildi.
Elinizdeki kitap, tüm bu yaşananları anlamaya ve anlatmaya çalışan yazılardan oluşuyor.