"Siz ve bu şehirdeki herkes! Sevdiğiniz, bağlandığınız ve sahip olduğunuzu sanıp alıştığınız her şey, düşüncenin ötesine geçildiğinde düşle gerçek arasında bir Matrix sendromuna dönüşüyor! Ayakları çıplak olduğu halde çizmeleriyle çamura batmışlığı düşünen 2.adamı hiçbiriniz fark etmiyorsunuz! Kadının pervasız kahkahaları ve çocuk ağlamaları, makineleşmiş insanların kafasında zonklayan bir balyoza dönüşüyor. Ne garip değil mi? Yalnızlığı, lanetlenmiş bir azize gibi soframıza oturtmayışımız ve onun her gün biraz daha soluklarımızı cılızlaştırarak içimizde büyümesi. Neden bulamıyor şairler, sizin gözünüzde belirmeyen, adını koyamadığınız ortada kalmışlığın sözcüklerini? Yavaş yavaş ekşiteceğiz, bu adı konmamış iç yolculuk katarından. İçinde kaybolduğumuz bir senaryonun tatlı bitmesi gereken son perdesinde, silik kahramanların kötü sürpriziyle bitivermemiz ne acı. Haydi, hepiniz kalkın! Balkonlara aşamadığınız kişiliklerinizi, yıldız sayarken unuttuğunuz çocukluğunuzu ve Ceyhan`ın bulanık sularında sürüklenen kırık an`larınızı, gömdüğünüz eski zamanlardan çıkarmak için ilk kazmayı vurun geçmişinize. Yüzleştiğiniz yüzler ve pençesinden kurtulduğunuz flu zamanlar, belki özgürleştirir beyninizdeki zincirleri."`