1990’ın bir yaz gecesi, kayıkhanedeki bir kayanın üzerine oturdu iki arkadaş. Birisi dakikalar dalgalara karışsın istiyor, ötekiyse zaman da Şahika da öylece yanında kalsın diye dua ediyordu.
“Ah bu balıkçı barınağı…” dedi Şahika.
“Ah bu balıkçı barınağı…” diye düşündü Davut.
Karadeniz’in ta kendisiydi burası. Hırçın ve huysuzdu. Kim bilir neye kızmıştı da kaç tane kayığı kırıp dökmüş, sonra da hiçbir şey olmamış gibi sakinleşip çekilmişti yerine?
Balıkçı barınağındaki faili meçhul kayıp, Komiser Sinan elindeki dosyayı inceleyip irdelemeye karar verene kadar ilçe sakinlerince hatıraların puslu raflarına itinayla itilmişti yıllar önce. İki kadın, iki adam ve loş ışıklı kayıkhanenin sessiz toprakları ortak oldukları sırrı Karadeniz’in dalgalarına bırakmışlardı ama unuttukları tek bir şey vardı: Karadeniz, ne zaman gönlü olur da sakinleşirse, ancak o zaman elleriyle bir kıyıya bırakırdı bağrında sakladıklarını…