Hayatımda ilk defa 11 yaşında muhalefete geçtim. Babam, benimle ilgili plânlarını uygulamaya geçirmek hususunda ne kadar inatçı ise, ben de hiçbir fayda beklemediğim bir ideali reddetme konusunda en az onun kadar kararlıydım.
Memur olmak istemiyordum.
Ne verilen öğütler, ne de sert konuşmalar direncimi kırabildi. “Memur olmak istemiyorum. Hayır, olmayacağım işte!”
Babamın beni memur yapma tasarıları sadece memuriyete karşı prensipte duyduğum nefret ile çatışmaya devam ettiği sürece, bu anlaşmazlığa katlanmak mümkündü. Kişisel düşüncelerimi bir noktaya kadar kendime saklayabilir böylece sürekli bir huzursuzluğa meydan vermeyebilirdim. Ancak babamın planı kafamdaki bir başka tasarı ile tokuştuğu zaman, mesele hassaslaşıyordu. O zaman on iki yaşındaydım. Bir gün ressam olmam gerektiğine hükmettim. Desen yapmaktaki kabiliyetim tartışılmazdı. Hatta babamın beni Reaschule’ye gönderme sebeplerinden birisi de buydu. Ne var ki babam bu kabiliyetimi ressam olacak kadar geliştirebileceğimi hiç düşünmemişti. Babamın çok benimsediği fikrini kabul etme hususunda, ben yine karşı durunca, ilk defa “Ne olmak istediğimi” sordu. Anında verdiğim cevap karşısında babam adeta küçük dilini yuttu. “Ressam mı?” diyebildi.