“Hayatımda ilk kez bu denli baskın, acıtan bir hüzün sardı içimi. Meğer daha önce nahoş üzüntülerden başka hiçbir şey hissetmemişim. Ama şimdi, insanlığın ortak duygusu beni karşı konulmaz biçimde kasvete sürüklüyordu. Kardeşçe bir hüzün! Ben ve Bartleby, ikimiz de Âdem’in oğullarıydık. O gün Broadway’in Mississippi’sinden aşağı doğru şenlik havasında kuğu gibi salındığını gördüğüm parlak ipekleri, ışıl ışıl yüzleri hatırladım; onları soluk benizli kâtiple karşılaştırdım ve kendi kendime düşündüm, ah, mutluluk ışığı sever, bu yüzden dünyayı neşeli sanırız fakat sefalet kendi hâlinde saklanır, biz de sefalet yok sanırız.”