Katil Uşak, mahalle kültürünün hâlâ devam ettiği bir İstanbul semtine, üstelik sokaklarıyla, evleriyle, çeşit çeşit dükkânlarıyla Türk, Rum, Ermeni kültürlerinin birlikte yaşandığı, insani değerlerin korunduğu bir mahalleye Kurtuluş’a eski adıyla Tatavla’ya götürüyor bizi...
Yazar Gevur Gelin ve Helen’in Şatosu romanlarından sonra, *kelebek* imgesini çok başarılı bir fantastik öğe olarak kullanarak çekici bir serüvene dönüştürdüğü, sokağın aynasını saydamlaştıran romanıyla, okuyanı derinden sarıp sarmalayacak bir insanlaşma hikâyesi aktarıyor.
Öner Yağcı
Meltem Budan Nalbant bu dördüncü romanında okuru polisiye roman örgüsü içinde, bir cinayetin anatomisini anlamaya çağırıyor.
Yanlış bir aşktan kalbi kırılan Ada, yaşlı bir yakınının cinayete kurban gitmesi üzerine kılıç ustası, adli tıp uzmanı Japon arkadaşı Haruka ile birlikte Paris’ten İstanbul’a dönmek zorunda kalır.
Cinayet, Kurtuluş’ta arka arkaya işlenmiş yaşlı Ermeni kadın cinayetlerinin devamı gibi görünmektedir. Şaşırtıcı bir şekilde katil açığa çıkmıştır. Ama acaba katil gerçekten cinayeti üstlenen midir? Yoksa cinayetin arkasında daha geniş bir ağ mı vardır?
Kendo ustası Haruka, hem cinayetin aydınlatılmasında, hem de derin Tao felsefesinin romanın bütününe yayılmasında kilit bir rol üstlenir.
Katili tanıdıkça birçok toplumu tarihinin bir döneminde toplumsal histeriye iten koşulların şifreleri bir bir kendini ele verir.
Kitabın başlığı katilin kim olduğunu hemen söyler. Katil uşak! Ama katil uşaksa, uşak kimdir?