Karşı köyün delisiyim ben
Düğünde ağlar, cenazede oynarım!
Büyüdükçe çok şey öğreniyor insan. Saksıdaki çiçeğin sadece evin köşesinde bir süs olmadığını mesela.
Açılmamış sırları, dillenmemiş dertleri toprağında, yaprağında sakladığını. Yapılan her temizliğin gerçekten ihtiyaç olduğu için yapılmadığını, kırılan her bardağın kazayla kırılmadığını… Gözlerin her zaman soğandan dolayı yaşarmadığını…
Şimdi bir elim kaşıkta, bir elim gözümde. Sessizce akan gözyaşımı siliyorum, bacaklarıma dolanan kızım görmesin diye. İçten içte annemden af mı diliyorum, yanı başındayken yalnızlığına çare olamadığım için? Bu garip sahipsiz hüzün, çorbanın buharına karışan keder, kendim için mi, kızım için mi, emin olamıyorum...
Ocak başka, tencere başka; ana başka, kız başka...
Tahta kaşığın şarkısı aynı…