Farrow
Görev basitti.
İçeri gir. Kolyeyi al. Dışarı çık.
Ama iki sorunum vardı.
Birincisi: Amerika’nın en ulaşılmaz bekârı beni yakalamıştı.
İkincisi: Beni çalışanı olarak yanında tutmaya karar vermişti.
Zach Sun’ın kışı, hissettiğim en soğuk kış olabilirdi. Ancak nasıl oluyorsa tenimi yakmayı başarıyordu.
Ketum, planlı ve acımasızdı. Başkalarının zayıflıklarından besleniyordu.
Oysa bu sefer dengiyle karşılaştığının farkında bile değildi.
O Amerika’nın kraliyet ailesinden olabilirdi, bu yoksul kızsa yükselerek kraliçe olacaktı.
Zach
O benim küçük evcil hayvanımdı.
Cesur, zeki ve kurnaz. Bir sanat eseri kadar güzel.
Ben sanat eserleri koleksiyonu yapıyordum ve o da bu koleksiyona eklediğim son parçaydı.
Farrow Ballantine hayatımın ortasına düşüp planlarımı altüst etmişti. Onda evleneceğim kadında aradığım özellikler yoktu. Çok asiydi. Kesinlikle kontrol edilemezdi.
Onunki gibi bir fizik ve buz mavisi gözler genelde içimde hiçbir şey uyandırmazdı ama tüm bunlar onun bilmiş tavırlarıyla birleşince, bana bu günaha boyun eğmekten başka çare bırakmıyordu.
Sadece bu seferlik kendimi akışa bırakacaktım.
Hem yırtıcı hayvanlar bile avlarıyla oynarlardı.
Ben mi? Ben onu bütün olarak yutmayı, benden sonra hayatına girecek adama hiçbir şey bırakmamayı planlıyordum.